29 Ekim 2014 Çarşamba

                                                        ALLAH A EMANET
Ardından kapının gürültü ile çarpılması bir mesaj sayılırdı. 
Bu ne ilk, ne de son olacaktı onun için. 

Birden onunla tanıştığı günlere hızlı bir seyahate çıktı. 'Nereden nereye?..' dedi kendi kendine. 

Nereden nereye? 

Oysa karısını gerçekten çok seviyordu. 

Bir bilse, bir anlasa diyordu kendi kendine... Ama nasıl? 

Her şey o arkadaşı ile tanışmasının ardından değişmişti. Ama her şey... 

Artık çevresine, kendine ve dünyaya, bir başka bakar olmuştu. Çevresindeki hâdiseler başı boş değildi, kendisi gibi... 

Bir sona doğru gidiliyordu. Bir son, ama gerçek başlangıç. 

Hayatı tanımıştı. Kendini tanımıştı. Nereden geldiğini ve nereye gittiğini idrak etmişti. Mesuliyetlerini idrak etmişti. Bunca yıldan sonra göz yaşı ile tanışmış, içi içine sığmamıştı âdeta. 

Ailesini de çekmeye çalıştı durduğu yere. O çok sevdiği bir tanesini ve henüz beşini yeni tamamlamış ciğerparesi tatlı yavrusunu... Onlarsız tamamlanmazdı güzellik, onlarsız olmazdı kemâl. 

Ancak, her şey arzu ettiği gibi olmamış, kendini ve derdini anlatamamıştı. Her gün ayrı ızdırap, her gün ayrı azap olmuştu onun için. Yaşadığı huzuru, seyerân ettiği âlemi onlarla paylaşmak için canhıraş çabalıyor, ancak hüsn-ü kabul görmüyordu. Ayrı dünyaların ayrı iki insanı olmuşlardı âdeta. Hattâ duygu ve düşüncelerinin iması bile ağır hakaret kabul edilir olmuş, tepkiyle karşılaşmıştı. 

Yine o günlerden biriydi. Gönül dostlarıyla hafta sonu için şehir dışına çıkmak istediğini söylemiş, 'uzak değil yakın çevreymiş bu... Sadece hafta sonu, iki veya bilemedin üç gün' demişti. 

Yine aynı tepkiyle karşılaşmıştı. 

'Bizi kime emanet ediyorsun?' sorusuna, düşünmeden, 'Allah'a!' demişti. Nasıl söylemişti, o da farkında değildi, ama ağzından çıkıvermişti işte? Hattâ bu sefer beklemediği bir tarzda arkasından kapı çarpılmış, artık sabredemeyeceği, bavulunu toplayıp babasının evine gideceği tehdidi savrulmuştu kapının ardından. 

İkinci günüydü evinden ayrılışının. Oysa her an onlarla beraber geçirmişti saatleri, dakikaları. Ne kadar seviyordu, ama ne kadar... Bir bilselerdi.. 

'Acaba' diyordu kendi kendine.. 'Acaba bir delilik yapar mı?' 

Seyahatleri sırasında eskilerden bir doktor ziyaret edilecekti. Eskilerden.. O da onu ilk defa görecekti. 

Hastahane merdivenlerinden çıkarken, gel-gitler yaşadı kendisiyle... Ne yapıyordu burada? Niçin gelmişti sanki? Aklına gözünün nuru ve bir tanesi geldi. Sevdikleri kilometreler ötesindeydi. Kendisi ise buradaydı. Acaba diyordu, yine kendi kendine... Acaba?! 

O esnâda bir anons duyuldu. Hastahane hoparlöründen. 0 Rh negatif kan aranıyordu. Yani kendi kan grubu.. 

'Acil bir hasta için', anonsuna karşı duyarsız kalamazdı, kan verip yardımcı olmalıydı... Dostlarına iletti arzusunu. Memnuniyetle karşılandı. 

Gerekli işlemler için yatağa uzandığında karşısında bir tanesini gördü. Çâresizlikten saçını başını yoluyor, âdeta çırpınıyordu. Uzun arayışlardan sonra kan bulundu müjdesinin heyecanından kocasını tanıyamamış görünüyordu. 

Toplanmış bavullarla baba evine gidilirken yolda meydana gelen kazanın ardından civardaki en yakın hastahaneye yetiştirilen ciğer paresine yine kendisi tarafından can veriliyor olması, daha evvelki gün evden çıkarken karısına düşünmeden verdiği 'Allah'a...' cevabıyla âdeta örtüşüyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder