31 Ekim 2014 Cuma

                                                             

 Hastalıklara Karşı peygamber tavsiyesi

Tarihte bulaşıcı hastalıklar umumiyetle tâûn ismiyle anılmasına rağmen bu isim daha ziyâde veba için kullanılmıştır


"... Siz bir yerde o(nun çıktığı)nı duydunuz mu, o tâunlu yere gitmeyiniz. İçinde bulunduğunuz bir yerde de taun zuhur ederse, ondan kaçarak oradan çıkmayınız. (2a) Yeryüzünde yaşayan, zararlı beş çeşit hayvanı öldürene hiçbir günah yoktur. Onlar şunlardır: Akrep, karga, çaylak, fare ve kuduz köpek. " (3)


Peygamberimizin (s.a.v) bulaşıcı hastalıklara karşı hassasiyeti sadece vebaya has dağildir. "Cüzzamlı ile görüşürken aranızda bir veya iki mızrak boyu mesafe bulunsun."(2b), "Sakın hasta deveyi sağlam devenin yanına uğratmayın. "(4) buyurmakla bu hastalıkların da bulaşıcı olduğunu ve bu tür durumlarda dikkatli olunması gerektiğini ifade etmiştir.

Peygamber Efendimizin (s.a.v) bu mevzûyla alâkalı ve tıb ilmine yön gösterici enteresan emirleri bulunmaktadır. "Hastaya yakın olmayın ki, ölüm ondandır.", "Hastayı üç gün geçmeden yoklamayınız." Bu sonuncu emir iki bakımdan doğrudur:
1- İlk üç gün içinde hastalığın teşhisi belli değildir, bu süre sonunda durumun aydınlatılması ihtimali daha fazladır.

2- Bulaşıcı hastalıklar en çok ilk üç günde bulaşıcıdırlar. Söz gelişi grip, hastalık başladıktan üç gün sonra artık başkalarına geçmemektedir. Halbuki ilk gün 1 gram burun salgısında 10 milyon tavuk yumurtasında gelişmekte olan embriyonu infeksiyona uğratacak kadar virüs vardır. (4)

 "Birinizin mescitte iken balgamı gelir ise her hangi bir mü'minin cildine veya elbisesine bulaşmaması için onu kaybetsin. "(3b) buyurmuştur. Ayrıca mühim bir infeksiyon kaynağı olan idrar, gaita, iltihap, akıntı, kusma gibi materyalleri necis (pis) saymış ve bunların temizlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. (1)

Yüce Rehberimizin mikroba dikkat çekici enteresan bir hadisi ise şöyledir. "Ellerinde et veya yağ kokuşu olduğu halde yatan bir kimse, bir hastalığa mübtelâ olur veya hayvanlardan ve haşerelerden bir zarara uğrarsa, kendisinden başkasını suçlu bulmasın."(8) Burada hayvan ve haşere kelimelerinin ayrı ayrı ifade edilmesi dikkati çekmektedir. Bilindiği üzere mikrop küçük bir hayvandır. Hayvan esasında hayat sahibi yani canlı mânâsına gelir. Mikrop da bir hayvandır. Et ve yağ kalıntısı ise mikropların gelişmesi için son derece uygun bir vasattır. Yani Yüce Rehberimiz mikrop mefhumuna ve bunların gelişebileceği vasata dikkati çekmektedir.
Yüce Rehberimiz insandan insana hastalık bulaştırıcı bir kaynak olabilecek başkasının elbisesini giyme hususunu da tenkit etmektedir. Bu hususta "Birinizin çok yamalı da olsa kendi elbisesini giymesi, başkasından emanet alıp giymesinden hayırlıdır." (9) buyurmaktadır.


Dinimizde bozulup şiddet peyda edince yiyecekler temizliğini kaybetmiş sayılır ve yenmesi haram kabul edilir. İçine temiz olmayan bir şey düşen veya akıtılan mahdut bir mâyi de temizliğini kaybetmiş ve içilmesi haram sayılmıştır. (10) Bu tavsiyeler bulaşıcı hastalık oluşması halinde, mikrobun bünyeye geçişini engelleyici mahiyettedir. Çiğ et yenmesinin tahrimen mekruh sayılması ise çiğ elde bulunan ve pişirilmeden yendiği takdirde ölmediği için insana bulaşabilen toxoplazma gondii, ve taenia saginata adlı mikropların inşana geçmesi engellenmiştir.(6b)

Peygamberimizin (s.a.v) yemekten önce ve sonra ellerin yıkanmasını tavsiye etmesi, (11) haftada en az bir kere yıkanmayı ve tırnakların kesilmesini şart koşması sağlık açısından mühimdir. Bunun haricinde hayvan ağıllarının kuyulara kırk ziradan daha yakına yapılmamasını tavsiye etmesi başta tifo olmak üzere çeşitli intan hastalıklardan; zinâ ve livatayı yasaklaması da birçok zührevi hastalıklardan korunmamızı sağlamaktadır.

Yine Peygamberimiz (s.a.v) "Ey Allah'ın kulları tedavi olun, çünkü Allah yarattığı her hastalık için mutlaka bir şifâ veya deva yaratmıştır." diyerek hem hastalara ümitsizliğe kapılmamalarını tavsiye etmiş, hem de bu sahada mücadele vermekte olan tababet ilmini teşvik etmiştir.

LİTERATÜR :
1- Çetin, E.T (ed) : İnfeksiyon Hastalıkları İst. 1976 S: 137, 138
2- Zeynü'd—din Ahmed: Sahih—i Buhari Ank. 19 78 a) 9/207 b) 12/84
3- Denizkuşları, M: Peygamberimiz ve Tıp İst. 1981 a)69 b)72
4- Unat, E.K : Bulaşıcı Hastalıklarla Savaş ve İslam İst, 1975 S:30
5- Polat,S: Tıbbü'n Nebi. Öztek matb. Ank. 1982 S.-589
6- Çetin E.T.Ang, ö.Töreci,K: Tıbbi Parazitoloji İst. 1979 a) 106, 238, 245 b) 146,225
7- İbrahim Halebi: Mülteka El Ebhur İst 1968 1/68- 7
8- Özönder, H Peygamberimizin Sağlık Öğütleri İst. 1974 S:358
9- Aşçıoğlu,ö :Tıbbi Nebevide Dermatoloji Ank, 1982 S:616
10- Bilmen, Ö. N: Büyük İslam İlmihali. İst. S:446,447
11- Demircan,A.R: İslam Nizami. İst. 1971 1/248,249


29 Ekim 2014 Çarşamba

                                                        ALLAH A EMANET
Ardından kapının gürültü ile çarpılması bir mesaj sayılırdı. 
Bu ne ilk, ne de son olacaktı onun için. 

Birden onunla tanıştığı günlere hızlı bir seyahate çıktı. 'Nereden nereye?..' dedi kendi kendine. 

Nereden nereye? 

Oysa karısını gerçekten çok seviyordu. 

Bir bilse, bir anlasa diyordu kendi kendine... Ama nasıl? 

Her şey o arkadaşı ile tanışmasının ardından değişmişti. Ama her şey... 

Artık çevresine, kendine ve dünyaya, bir başka bakar olmuştu. Çevresindeki hâdiseler başı boş değildi, kendisi gibi... 

Bir sona doğru gidiliyordu. Bir son, ama gerçek başlangıç. 

Hayatı tanımıştı. Kendini tanımıştı. Nereden geldiğini ve nereye gittiğini idrak etmişti. Mesuliyetlerini idrak etmişti. Bunca yıldan sonra göz yaşı ile tanışmış, içi içine sığmamıştı âdeta. 

Ailesini de çekmeye çalıştı durduğu yere. O çok sevdiği bir tanesini ve henüz beşini yeni tamamlamış ciğerparesi tatlı yavrusunu... Onlarsız tamamlanmazdı güzellik, onlarsız olmazdı kemâl. 

Ancak, her şey arzu ettiği gibi olmamış, kendini ve derdini anlatamamıştı. Her gün ayrı ızdırap, her gün ayrı azap olmuştu onun için. Yaşadığı huzuru, seyerân ettiği âlemi onlarla paylaşmak için canhıraş çabalıyor, ancak hüsn-ü kabul görmüyordu. Ayrı dünyaların ayrı iki insanı olmuşlardı âdeta. Hattâ duygu ve düşüncelerinin iması bile ağır hakaret kabul edilir olmuş, tepkiyle karşılaşmıştı. 

Yine o günlerden biriydi. Gönül dostlarıyla hafta sonu için şehir dışına çıkmak istediğini söylemiş, 'uzak değil yakın çevreymiş bu... Sadece hafta sonu, iki veya bilemedin üç gün' demişti. 

Yine aynı tepkiyle karşılaşmıştı. 

'Bizi kime emanet ediyorsun?' sorusuna, düşünmeden, 'Allah'a!' demişti. Nasıl söylemişti, o da farkında değildi, ama ağzından çıkıvermişti işte? Hattâ bu sefer beklemediği bir tarzda arkasından kapı çarpılmış, artık sabredemeyeceği, bavulunu toplayıp babasının evine gideceği tehdidi savrulmuştu kapının ardından. 

İkinci günüydü evinden ayrılışının. Oysa her an onlarla beraber geçirmişti saatleri, dakikaları. Ne kadar seviyordu, ama ne kadar... Bir bilselerdi.. 

'Acaba' diyordu kendi kendine.. 'Acaba bir delilik yapar mı?' 

Seyahatleri sırasında eskilerden bir doktor ziyaret edilecekti. Eskilerden.. O da onu ilk defa görecekti. 

Hastahane merdivenlerinden çıkarken, gel-gitler yaşadı kendisiyle... Ne yapıyordu burada? Niçin gelmişti sanki? Aklına gözünün nuru ve bir tanesi geldi. Sevdikleri kilometreler ötesindeydi. Kendisi ise buradaydı. Acaba diyordu, yine kendi kendine... Acaba?! 

O esnâda bir anons duyuldu. Hastahane hoparlöründen. 0 Rh negatif kan aranıyordu. Yani kendi kan grubu.. 

'Acil bir hasta için', anonsuna karşı duyarsız kalamazdı, kan verip yardımcı olmalıydı... Dostlarına iletti arzusunu. Memnuniyetle karşılandı. 

Gerekli işlemler için yatağa uzandığında karşısında bir tanesini gördü. Çâresizlikten saçını başını yoluyor, âdeta çırpınıyordu. Uzun arayışlardan sonra kan bulundu müjdesinin heyecanından kocasını tanıyamamış görünüyordu. 

Toplanmış bavullarla baba evine gidilirken yolda meydana gelen kazanın ardından civardaki en yakın hastahaneye yetiştirilen ciğer paresine yine kendisi tarafından can veriliyor olması, daha evvelki gün evden çıkarken karısına düşünmeden verdiği 'Allah'a...' cevabıyla âdeta örtüşüyordu.

26 Ekim 2014 Pazar

 Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir.
2. Sizi yaratan O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir.
3. Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır. 
4. Göklerde ve yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı da bilir. Allah kalplerde olanı bilendir.
5. Daha önce inkâr edenlerin haberi size ulaşmadı mı? İşte onlar (dünyada) yaptıklarının cezasını tattılar. Onlar için acı bir azap da vardır.
6. (O azabın sebebi) şu ki, onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi, fakat onlar: Bir beşer mi bizi doğru yola götürecekmiş? dediler, inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, hamde lâyıktır.
7. İnkâr edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Hayır! Rabbime andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır.
8. Onun için Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nûra (Kur'an'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
9. Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o zarar günüdür. (Ancak) kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini), içinde ebedî kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur. 
10. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır. Ne kötü gidilecek yerdir orası! TEĞABÜN SURESİ

21 Ekim 2014 Salı

BOŞ TABAK
-Hazreti Ebû Hüreyre anlatıyor: Bir gün Huzur-u Risaletpenâhî’ye birisi geldi. Allah Rasûlü’ne yaklaştı ve şöyle dedi: “Yâ Rasûlallah! Birkaç günden beri yiyecek bir şey bulamadım. Üst üste aç olarak oruca niyetlendim.” Allah Rasûlü etrafına nazarını gezdirdi. Fakat onu evine götürüp misafir edecek kimse göremedi. Neden sonra Allah Rasûlü’nün çok sevdiklerinden Ebû Talha ayağa kalktı ve: “Yâ Rasûlallah, onu ben misafir edeyim.” dedi. Sonra da alıp evine götürdü. Her şeylerini İslâm uğrunda harcayan bu insanların ellerinde avuçlarında hiçbir şey kalmamıştı.. ara sıra evlerinde bir çorba ya pişerdi veya pişmezdi. İhtimal o gün, hanımı Ümmü Süleym çocuklarına bir parça çorba yapabilmişti ve onu çocuklara içirecekti. Misafir eve gelince karı koca aralarında konuştular: “Bu gece çorbayı Allah Rasûlü’nün misafirine yedirelim. Biz nasıl olsa bugün de aç olarak oruç tutabiliriz. Çocukları ikna edip yatırırız.. sabah onların da çaresine bakarız.” Yapacakları şey şu idi: Yemek sofraya konunca, hanım yanlışlıkla mumu söndürecek ve ev sahibi kaşığını boş getirip götürecek.. zira çorba iki kişiyi doyuracak kadar değildi.. böylece misafir de karnını doyuracaktı. Plânladıkları gibi de yaptılar. Derken sabah oldu ve sabah namazında da Allah Rasûlü’nün arkasında yerlerini aldılar. Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) sabah namazını kıldırdı. Yüzünü onlara döndü, sonra da Ebû Talha’yı ve misafirini arayarak onlara sordu: “Bu gece ne yaptınız ki, hakkınızda şu âyet (Haşr, 59/9) nazil oldu:
وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ
9. Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

20 Ekim 2014 Pazartesi

Bismillâhirrahmânirrahîm
23﴿Herşeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın! 24﴿ Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık. 25﴿ Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık! 26﴿ Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. 27-32﴿ Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.  Abese Sûresi

16 Ekim 2014 Perşembe

 Bismillâhirrahmânirrahîm

21, 22. Ama yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır).
23. O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!
24. (İşte o zaman insan:) «Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!» der.
25. Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.
26.O'nun vuracağı bağı kimse vuramaz.
27, 28, 29, 30. Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!   FECR  SURESİ

14 Ekim 2014 Salı

  Bismillâhirrahmânirrahîm


3. Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; Allah'tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mı? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl oluyor da (tevhidden küfre) çevriliyorsunuz!
4. Eğer seni yalanlıyorlarsa (üzülme); senden önceki peygamberler de yalanlanmıştır. Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülecektir.
5. Ey insanlar! Allah'ın vâdi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!  FATIR  SURESİ

11 Ekim 2014 Cumartesi

  Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4, 5. Yaratıp düzene koyan, takdir edip yol gösteren, (topraktan) yeşil otu çıkarıp sonra da onu kapkara bir sel artığına çeviren yüce Rabbinin adını tesbih (ve takdis) et.
6, 7. Sana (Kur'an'ı) okutacağız; artık Allah'ın dilediği hariç, sen hiç unutmayacaksın. Şüphesiz Allah, açığı ve gizleneni bilir.
8, 9. Seni en kolaya muvaffak kılacağız. O halde eğer öğüt fayda verirse öğüt ver.
10, 11, 12, 13. (Allah'tan) korkan öğütten yararlanacak. En büyük ateşe girecek olan kötü kimse ise öğütten kaçınır. Sonra o, ateşte ne ölür ne de yaşar.
14, 15. Temizlenen, Rabbinin adını anıp O'na kulluk eden kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.
16, 17. Fakat siz (ey insanlar!) ahiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz.
18, 19. Şüphesiz bu (anlatılanlar), önceki kitaplarda, İbrahim ve Musa'nın kitaplarında da vardır.A'LA  SURESİ

10 Ekim 2014 Cuma

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
حٰمٓۜ ﴿١﴾ تَنْز۪يلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۚ ﴿٢﴾ كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَۙ ﴿٣﴾ بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۚ فَاَعْرَضَ اَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ ﴿٤﴾ وَقَالُوا قُلُوبُنَا ف۪ٓي اَكِنَّةٍ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ وَف۪ٓي اٰذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ اِنَّـنَا عَامِلُونَ ﴿٥﴾ قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُـكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ ﴿٦﴾ اَلَّذ۪ينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ ﴿٧﴾ اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟ ﴿٨﴾ قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداًۜ ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ ﴿٩﴾ وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ ﴿١٠﴾ ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعاً اَوْ كَرْهاًۜ قَالَـتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ ﴿١١﴾سُورَةُ فُصِّلَتْ
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Hâ Mîm. 1﴿ Bu Kur'an, Rahmân ve Rahîm olan Allah'tan indirilmedir. 2﴿ Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur'an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır. 3﴿ Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler. 4﴿ Dediler ki: "(Ey Muhammed!) Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz örtüler içerisindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde vardır. O halde sen (istediğini) yap, şüphesiz biz de (istediğimizi) yapacağız." 5﴿ De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin. Allah'a ortak koşanların vay haline!" 6﴿ Onlar zekatı vermeyen kimselerdir. Onlar ahireti de inkar ederler. 7﴿ Şüphesiz iman edip salih ameller işleyenler için ise kesintisiz bir mükâfât vardır. 8﴿ De ki: "Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O'na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir." 9﴿O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti. 10﴿Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, "İsteyerek veya istemeyerek gelin" dedi. İkisi de, "İsteyerek geldik" dediler. 11﴿Fussilet Sûresi

9 Ekim 2014 Perşembe

  Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4. Hamd olsun Allah'a ki, O, (insanları) kendi tarafından çetin bir azap ile ikaz etmek, iyi iş ve davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için, içinde ebedî kalacakları (cennette) güzel bir ecir bulunduğunu müjdelemek ve «Allah evlât edindi» diyenleri de uyarmak için kuluna (Muhammed'e), kendisinde hiçbir (tezat ve) eğrilik bulunmayan dosdoğru Kitab'ı indirdi.
5. Ne onların (Allah evlât edindi, diyenlerin), ne de atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan bu söz ne büyük oldu! Yalandan başka bir şey söylemiyorlar
6. Bu yeni Kitab'a inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin.
7. Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık.
8. (Bununla beraber) biz mutlaka oradaki her şeyi kupkuru bir toprak yapacağız.
9. (Resûlüm)! Yoksa sen, bizim âyetlerimizden Ashâb-ı Kehf ve Ashâb-ı Rakîm'in durumlarını şaşırtıcı mı buldun? 
10. O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi. KEHF  SURESİ

8 Ekim 2014 Çarşamba

 Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4. Bu beldeye -ki sen bu beldedesin-, babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki biz, insanı (yüzyüze geleceği nice) zorluklar içinde yarattık.
5. İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
6. «Pek çok mal harcadım» diyor. 
7. Kimse onu görmedi mi sanıyor?
8, 9, 10. Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) göstermedik mi?
11, 12, 13, 14, 15, 16. Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut aç-açık bir yoksulu doyurmaktır.
17, 18. Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır. İşte bunlar sağdakilerdir
19, 20. Âyetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.BELED SURESİ