30 Kasım 2015 Pazartesi

Hz. Ali (R.A.)’dan öğütler

Ey insanlar! Dünya bize sırtını çevirerek büyük bir hızla giderken, ahiret ise aynı hızla yaklaşıyor.

Korkulu ve dar anlarınızda Allah’a nasıl yalvarıyorsanız sevinçli ve bolluk zamanlarınızda da O’na öylece yalvarınız ve kulluk ediniz.

Ey insanlar! Dünya hazır bir sofradır; doğrular da yalancılar da ondan yer. ahretse doğruluğu kesin ve kudret sahibi padişahın, yalnızca kendisine kulluk yapanlara vaat ettiği bir yurttur.

Salih ameller yapınız ki, kıyamette her türlü azaptan ve sıkıntıdan korunmuş olasınız.

Şunu biliniz ki, Allahu Tealâ cennetini yalnızca kendisine itaat edenlere, cehennemi ise isyan edenlere vaad etmiştir. Cehennemin ateşi, sönmek bilmeyen, uğultusu asla dinmeyen, içerisine atılanı asla bırakmayan, çatlakları onarılmayan bir ateştir. Çok sıcak ve çok da derindir. İçeceği irin ve kandır.

Sizin için en korktuğum şey nefsinizin heva ve heveslerine uyup, uzun emellere kapılmanızdır.


27 Kasım 2015 Cuma

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. ﴾1﴿
Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? ﴾2﴿
Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir. ﴾3﴿
                            
Saf Sûresi


21 Kasım 2015 Cumartesi

Efendimiz (s.a.s),

 إِنَّمَا مَثَلِي وَمَثَلُ أُمَّتِي كَمَثَلِ رَجُلٍ اسْتَوْقَدَ نَارًا فَجَعَلَتِ الدَّوَابُّ وَالْفَرَاشُ يَقَعْنَ فِيهِ فَأَنَا آخِذٌ بِحُجَزِكُمْ وَأَنْتُمْ تَقَحَّمُونَ فِيهِ 'Benimle sizin misaliniz, ateş yakan bir adamın misali gibidir ki; hemen cırcırlarla pervaneler o ateşin içine düşmeye başlarlar. O bunları kovar. Ben de ateşten korumak için sizin eteğinizden tutuyorum. Halbuki siz elimden kaçıyorsunuz.     .Buhari, Rikak, 26; Müslim, Fedâil, 17-19.


20 Kasım 2015 Cuma

Bazı kayıplar, sınav kaybından daha acıdır

Acı ama yazacağım… 
Telefonda sesi titrek bir anne “Hocam, çaresizim. Allah rızası için yardım edin.” diye feryat etmişti. “Sorun nedir, ben size nasıl yardımcı olabilirim?” dediğimde, “8. sınıfa giden oğlum garip garip konuşmaya başladı, korkuyoruz.” Dedi. İçim ürperdi. “Buyurun gelin” diyerek görüşmeye davet ettim.
Dünyalar tatlısı bir genç, henüz 13-14 yaşında, ablası ile geldi. Üniversite öğrencisi ablası, “Kardeşime bir şey oldu, korkuyorum” dedi ve ağladı. “Ağlama, ben size yardımcı olmaya çalışacağım.” dedim.
Genç kız odadan çıktı, kardeşi girdi.
Tam karşımdaki sandalyeye oturdu.
İçimde bir garip ürperti hissettim. Bu bakışları tanıyordum. Ama yine de sordum: “Merhaba, benim adım Adem Güneş, tanışabilir miyim seninle?”
Çocuk gözüme anlamsız anlamsız baktı ve “Beni neden suluyorsunuz?” dedi.
İçimde bir şey koptuğunu hissettim. “Nasıl yani?” dedim…
“Benim ziyaretime neden gelmedin sen!” dedi…
Korktum! Hem de çok…
“Adını öğrenebilir miyim canım? Nedir adın?” diye tekrar sordum.
Cevap vermedi.
Çocuğun ablasını çağırdım. “İstersen kardeşini dışarıya alabilirsin. Biraz seninle konuşmak istiyorum.” Dedim.
Çocuk dışarı çıktı.
Genç kıza “Kardeşin ‘Beni neden suluyorsunuz?’ diye sordu. Bu ne demek?” dedim.
Genç kız elini yüzüne kapatarak ağlamaya başladı. “Kardeşim bir haftadır kendinin öldüğünü zannediyor. Mezarda çiçek sanıyor kendisini. Herkese böyle söylüyor.”
Kanım dondu. Çok tatlıydı yüzü. Ne diyeceğimi bilemedim.
“Peki, son zamanlarda neler yaşadı kardeşin?” diye sorduğumda içim cız etti…
“Kardeşim SBS denemelerinde bölge birincisi idi. Gece gündüz sınava hazırlanıyordu. Bir gece yanıma geldi, ‘abla korkuyorum’ dedi. Ben anlam veremedim önce. Sonra gözlerindeki korkuyu gördüm. Anneme haber verdim. Annem ‘Ne oldu oğlum?’ deyince ‘Beni neden suluyorsunuz?’ deyiverdi. Annem, ‘Oğlum ne diyorsun sen, ne sulaması!’ dese de anneme dönük ama boşluğa bakarak ‘Beni neden mezara koydunuz?’ deyince babam da uyandı, evin içinde bir garip korku oluştu. Annem hem ağlıyor hem dua ediyordu. Cin mi çarptı acaba diye düşündü annem önce, sonra korkuları iyice arttı. Babam belki uykusuzluk ve sınav kaygısından dolayı halüsinasyon gördüğünü düşündü, ‘Hadi yatalım, sabah ola hayır ola.’ dedi ama ben yatamadım… Korku ile birkaç kez yanına gittim durdum. Sabaha karşı uyumuşum. Allah’ım bir rüya olsun gördüklerim diye sabahın ilk saatinde uyandırdım kardeşimi. Uyandığında yine o boş gözlerle baktı bana. Anlamsız bir-iki söz söyledi, benim sinirlerim iyice gerildiği için omuzundan tutup salladım, ‘Kendine gel ya, yapma, korkuyorum’ dedim ama sanki uyurgezer gibi idi, hiç etkilenmedi bile. Annemler yanımıza geldiler, annem ağlamaya başladı, babam şaşkındı.”
“Doktora götürdünüz mü?” diye sordum. “Bir haftadır hastanelere gidiyoruz, psikiyatra gittik, ilaç aldık ama hiçbir şey değişmedi.” dedi.
İçim çok yandı. Ne diyeceğimi şaşırdım. “Ben size yardımcı olamam ki…” diyebildim. Genç kız sordu: “Kendiliğinden geçer mi hocam, ne yapalım? Annem diyor, ‘Taşınalım İstanbul’dan. Memleketimize dönelim. Ben oğlumu okutmak falan istemiyorum. Kendim bakar büyütürüm.’ Önümüzdeki hafta da sınavı var, dershaneden öğretmenleri arıyor, onlara da bir şey diyemedik. Ne yapalım? Bize bir akıl verin n’olur!”
Hiç bu kadar çaresiz kalmamıştım. “Kardeşinizin akıl zembereği boşalmış galiba” diyemedim. “Annenizi dinleyin. Alın kardeşinizi gidin buralardan.” diyebildim.
Vedalaştık…
O çıktı, ben kaldım sandalyede tek başıma…
Durdum biraz… Gözlerimi tavana çevirdim… Düşündüm… Sonra kendime hâkim olamadım… Ellerimi yüzüme kapattım ve hıçkırıklarla ağlamaya başladım…
Bu olayın üzerinden 2 yıl geçti. Bu genç delikanlı ne hâlde bilemiyorum. Aile Konya’ya gidecekti, gitti mi onu da bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Ülkemizdeki sınavlara yüklenen anlam, çocukların ruh sağlığını bozuyor. Yetkililer ne yapar bilemiyorum; ama sınav tarihi yaklaşırken koca koca çocukların altlarını ıslattıklarına, panik atak olduklarına, geceleri kâbus gördüklerine, kekelemeye başladıklarına şahit oldukça benim de psikolojim bozuluyor.

Bu pazar YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı) var. Sözüm tesir eder mi size bilemiyorum ama bunaltmayın çocuğunuzu. Bırakın şu son bir hafta dinlensin, kendine gelsin. Sınav her şey demek değil. Zira bazı kayıplar, sınavı kaybetmekten daha acı verir insana...                   adem güneş

8 Kasım 2015 Pazar

Huzeyfetü’l-Adevî der ki: Harb-i Yermûk’ün,
Yaman kızıştığı bir gündü, pek sıcak bir gün.
İkindi üstü biraz gevşeyince sanki kıtâl,
Silâhı attım elimden, su yüklenip derhâl,
Mücâhidîn arasından açıldım imdâda,
Ağır yarayla uzaklarda kalmış efrâda.

Ne ma’rekeydi ki çepçevre göğsü kandı yerin!
Hudâ’yâ kalbini açmış yatan bu gövdelerin,
Şehîdi çoksa da gâzîsi hiç mi yok?.. Derken,
Derin bir inleme duydum… Fakat bu ses nerden?
Sırayla okşadığım sîneler bütün bî-rûh…
Meğerse amcamın oğluymuş inleyen mecrûh.
Dedim; “Biraz su getirdim, içer misin versem?”
Gözüyle “Ver!” demek isterken arkadan bir elem,
Enîne başladı. Baktım nigâh-ı merhameti,
“Götür!” deyip bana îmâda ses gelen ciheti.
Ne yapsam içmeyecek, boştu anladım ibrâm;
O yükselen sese koştum ki Âs’ın oğlu Hişâm.
Görünce gölgemi birden kesildi nevhaları;
Su istiyordu garîbin dönüp duran nazarı.
İçirmek üzre eğildim, üçüncü bir kısa “âh!”,
Hırıltılarla boşanmaz mı karşıdan nâgâh!
Hişâm’ı gör ki o hâlinde kaşlarıyla bana,
“Ben istemem hadi git ver,” diyordu, “haykırana.”

Epey zaman aradım âh eden o muhtazarı….
Yetiştim oh, kavuşmuştu Hakk’a son nazarı!
Hişâm’ı bâri bulaydım, dedim hemen döndüm,
Meğer şikârına benden çabuk yetişmiş ölüm!
Demek bir amcamın oğlunda vardı, varsa ümîd.
Koşup hizâsına geldim o kahraman da şehîd.

                       Mehmed Akif


4 Kasım 2015 Çarşamba

Kardeşlik

“Müslüman, müslümanın kardeşidir.
Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz,
onu düşmana terk ve teslim etmez.
Kim, bir kardeşinin ihtiyacını karşılarsa,
Allah ta onun ihtiyacını karşılar.
Kim, bir kardeşinin sıkıntısını giderirse,
Allah ta onun kıyamet sıkıntılarından mühim birini giderir.
Her kim de bir müslümanın ayıbını örter, onu utandırmazsa
Allah ta kıyamette onun ayıplarını örter.”
(Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58)

لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتّى يُحِبَّ َلأخيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
“Sizden hiç biriniz, kendisi için istediği hayırlı ve güzel şeyleri mü’min kardeşleri için de istemedikçe hakiki imana erişemez.” (Buhari, Müslim)

مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ
إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى
“Mü’minlerin birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet ve şefkatte ve birbirlerini korumaktaki  misali yek vücud gibidir. O vücudun herhangi bir uzvu hasta olduğunda, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve hararete tutulurlar.”  (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)


مَنْ نَفَّسَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ الدُّنْيَا نَفَّسَ اللَّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ يَسَّرَ عَلَى مُعْسِرٍ يَسَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَمَنْ سَتَرَ عَلَى مُسْلِمٍ سَتَرَ اللَّهُ عَلَيْهِ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ فِي عَوْنِ الْعَبْدِ مَا كَانَ الْعَبْدُ فِي عَوْنِ أَخِيهِ
“Kim, bir müslümandan dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde onun sıkıntılarından mühim birini giderir. Bir kimse, darda kalana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Her kim de, bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter. Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da o kulun yardımındadır.” (Müslim, Zikr 38. Ayrıca bkz: İbni Mâce, Mukaddime 17)